Procrastination: Erteleme Hastalığı

Sanırım bir hafta kadar önceydi. Mesai biteli üç saat olmuş ve masamın üzeri toparlanıp işi bitirilmesi gereken evraklarla doluydu. Her zamanki gibi neresinden başlayacağımı bilemiyordum. Her zamanki gibi diyorum, çünkü ben bir erteleme hastasıyım. Aslında benim hastalığımın tam karşılığı erteleme değil. Erteleme olsaydı, daha sonra yapmak üzere o işten vazgeçerdim. Fakat karşımda daha sonra değil, o anda yapmam gereken bir iş vardı. Her halükarda o iş yapılacak olmasına rağmen gereksiz başka herhangi bir şey yapmak için direnmek. Dilimizde tam karşılığı olmayan ama en yakın tabirle “erteleme hastalığı” dediğimiz bu durumun İngilizce’deki adı procrastination.

Üç saat önce çıkıp evinize gitmiş olmanız gereken bir işiniz ve karşınızda, gereksiz şeyleri bir kenara bırakıp adam akıllı başlasanız en fazla yarım saatte bitirebileceğiniz, sabahtan beri sizi bekleyen evraklar olsa ne yapardınız? Ben kutu yaptım. Atık kağıt kutusu. Masamın üzerinde, sabahtan kalma yarım bıraktığım kahve fincanımı koymaya yer dahi yokken ve iş yerimde tek bir adam dahi kalmamışken, ben kalkıp atık kağıt kutusu yaptım.

O gün ofise yeni bir plastik evrak rafı alınmıştı. O kutu aslında onun kutusuydu ve birkaç saattir duvarın dibinde öylece durup, çöpe atılmayı bekliyordu. Önce kapaklarını içine kıvırıp, tümünü özenle içten dışa doğru zımbaladım. Daha sonra dışını beyaz kağıtla kaplamaya çalıştım. Önce zımbayla, sonra bantla… Tam o sırada kutunun dışını kağıtla kaplamayı da erteleyip, kapalı olan ve açmaya üşendiğim internete bağlı olan bilgisayarım yerine cep telefonumdan Google görsellere girip, birbirini takip eden 3 oktan oluşan yeşil renkli bir “geri dönüşüm” sembolü arattım. Güzel bir tane bulup, cep telefonuma indirdim. Cep telefonumu kablo ile internetsiz bilgisayara bağladım. Yeni bir Word belgesi açıp resmi içine yapıştırdım. Altına da büyük yeşil puntolarla “atık kağıt” yazdım. Bu dosyayı renkli olarak yazdırıp, yalnızca 1/4’ünü kağıtla kapladığım kutunun nispeten beyaz olan yüzeyine, bant yerine kilitli dolabımdaki ücra köşede bulunan ve daha önce hiç kullanmadığım pritt’i kullanarak yapıştırdım. Yarım yamalak ama havalı bir kutum olmuştu ve tüm bu gereksizliklerin üzerine, bunun kadar havalı olmasa da zaten halihazırda bir atık kağıt kutusuna sahip olduğumu düşünüp gülümsedim.

Hepimiz erteliyoruz. Bazen diş fırçalamayı, bazen bir buluşmayı, bazen bir mesaja cevap vermeyi, bazen kalkıp ışıkları açmayı, hatta bazen yemek yemeyi bile erteliyoruz. Siz en son ne zaman ertelediniz bir düşünün. Geçen hafta mı? Dün mü? Yoksa az önce mi? Oralarda bir yerde, sonra okurum diye koyduğunuz ama aylardır okumadığınız o kitabı biliyorum. Telefon rehberinizde dolaşırken adını görüp “dur bi arayayım” deyip duraksadığınız ve sonra ararım diye düşünüp haftalardır aramadığınız o arkadaşınızı da biliyorum. Peki ya bilgisayarınızın masa üstünde duran o klasör? Onu ne zaman temizleyeceksiniz? Belki de hiçbir zaman. Gelecek, yaşadığımız sürece önümüze çıkanlardan ibaret. Peki sürekli erteleyerek nereye varabiliyoruz?

Her gün bir ekmek yediğimizi varsayalım ve hayatımızı o koca ekmeği yediğimiz küçük parçalara bölelim. Eğer bugün yemeniz gereken o ekmeği yemezseniz, biliyorsunuz ki yarın bayat ekmek yemek zorunda kalacaksınız ve bir gün etrafınızda o kadar çok bayat ekmek birikmiş olacak ki mide bulantısından tazeleri de yiyemeyecek duruma geleceksiniz.

Yukarıda paylaştığım videoda, sayfalarca yazılarak anlatılamayacak kadar güzel anlatılıyor procrastination denilen illet. Bugün, bu lanet olası alışkanlıkla nasıl başa çıkılabileceği hakkında bir şeyler öğrendim. Uygulayıp, faydasını görürsem size tam olarak buradan bildiriyor olurum.

Hayat, bir şeyleri ertelemek için çok kısa.

Bu yazıyı paylaşmak istersin diye buraya renkli düğmeler koydum
blank
Blog Yazarı
Sezer İltekin
Bu konuyla ilgili bir fikriniz var mı?

11 Yorum
  • Tam da bu konu üzerine düşünüyordum. Twitter’da takılırken gördüm taze blog yazının geldiğini okuyayım dedim çünkü göz ucuyla zaten iki adet yarım okunmuş kitaba bakıyordum tweet okuyacağına birini oku diyordum kendi kendime. Her neyse önce videoyu izledim gerçekten uğraşılmış ve oldukça başarılı. Yazını da beğendim kardeşim, yaramıza tuz bastın deyip devamını beklediğimi de söyleyeyim.

  • Tam da bu konu üzerine düşünüyordum. Twitter’da takılırken gördüm taze blog yazının geldiğini okuyayım dedim çünkü göz ucuyla zaten iki adet yarım okunmuş kitaba bakıyordum tweet okuyacağına birini oku diyordum kendi kendime. Her neyse önce videoyu izledim gerçekten uğraşılmış ve oldukça başarılı. Yazını da beğendim kardeşim, yaramıza tuz bastın deyip devamını beklediğimi de söyleyeyim.

  • Ben de erteleme hastasıyım…Uzman psikologlar zaman çizelgesi yapmamızı ..A hedefi , B hedefi gibi öncelikli hedefler belirlemmizin faydalı olabileceğini söylüyorlar..
    yazınızın devamı olan çözüm önerinizi bekliyorum ben de…

  • 5 yil önce yan gelip yatıyordum üç sene evde bilgisayar başından kalkamıyordum içip içip pc başında sızıyordum öyle bir hayat düşün.. iki senedir hayat hızlandı uyumak için vaktimi zor ayarliyorum herşey bu kadar yavaş monoton giderken iki senedir arkama motor taktilar sanki 1 haftadir odami toplayamiyorum devir ekonomi devri herkes borçlu ya ev kredisi yada araba vs.. bulup buluşturmak için çabalıyoruz

  • İşin garip tarafı yazınızı okumayı da en az 5 kere erteledim. İş yerinde sürekli biriken işler var ve ben onları hep son gün yapmayı tercih ediyorum. Bazen birikmeleri beni oldukça strese soksa da yine de bir kenarından başlayayım diyemiyorum. Çözüm önerileri ile ilgili yazıyı bende merakla bekliyorum. :)

  • o kadar güzel anlatmışınız ki erteleme hastalığını bu hastalık yüzünden bitmeyen işler, ertelenen işler ve sonuç başarısızlık