Kış Uykusu (2014)


[mks_pullquote align=”left” width=”200″ size=”18″ bg_color=”#e3b71e” txt_color=”#000000″]IMDB Puanı: 8,6
Tür: Dram
Yönetmen:
Nuri Bilge Ceylan
[/mks_pullquote]

Yılmaz Güney’in 1981 yapımı Yol isimli filminden sonra Cannes Film Festivali’nde ülkemize ikinci defa Altın Palmiye’yi kazandırmış bir Nuri Bilge Ceylan filmi Kış Uykusu. IMDB’de gösterilen İngilizce adı Winter Sleep. Dün gece seyrettim. Başrolünü Haluk Bilginer’in oynadığı bu filmde rol alan oyuncuların tamamı Türk. Altın Palmiye dışında 4 ödül daha almış. Uzun filmler bana daima sıkıcı gelmiştir. Bu defa öyle olmadı. 3 Saat, 15 dakika bir çırpıda geçti.

Eğer olaylar üzerine yoğunlaşıp sizi eğlendiren değil de insanlar ve fikirler üzerine düşündüren, durağan ve uzun filmleri sevmiyorsanız, izlemenizi tavsiye etmem. Fakat yine de bir şans vermenizde kendi adınıza fayda var diye düşünüyorum. Film Orta Anadolu’da Othello adında küçük bir otelde geçiyor ve otelin sahibi olan Aydın Bey’in hayatındaki iki kadınla -ablası Necla ve eşi Nihal- olan sorunlu ilişkisini konu alıyor. Filmi izlediğinizde, aldığı ödüllerin bir tesadüf eseri olmadığına kesinlikle ikna oluyorsunuz. Ses ve oyunculuklar o kadar profesyonel ki çoğu sahnede diyaloğa dahil olup, karakterlerin tartışmalarına katılmak istiyorsunuz. Piyasa filmleri gibi ezbere okunmayan cümleler, tam yerinde kullanılmış duraksamalar, çoğu zaman, gerçek hayatta karşılaştığımız doğal tepkiler ile üç saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.

Filmde gördüğümüz Aydın karakterine Haluk Bilginer’in simâsı ve sesi çok yakışmış. Bu filmden önceki oyunculuk deneyimlerinde de hüzünlü, depresif bir havası olan Melisa Sözen (Nihal) yine rolünün hakkını vererek oynamış. Fakat Necla rolündeki Demet Akbağ’ın -her ne kadar mükemmel bir oyunculuk performansı sergilemiş olsa da- aklımızda, genellikle komedi türünde çekilmiş filmlerle kaldığından, bu rol için doğru kişi olmadığını düşünüyorum.

[mks_pullquote align=”center” width=”600″ size=”14″ bg_color=”#e3b71e” txt_color=”#000000″]Bu kısımdan sonraki bölümde film ile ilgili spoiler (ipuçları ve olaylara ait bilgiler) bulunacağından, filmi izlemeden önce okumamanız sizin yararınızadır.[/mks_pullquote]

Film, İlyas adlı çocuğun, yol üzerinde seyreden Aydın Bey’in aracının camına taş atarak camı kırması ile başlıyor. Bu olayın devamında, kaçarken dereye düşüp ıslanan ve yakalanan İlyas’ın götürüldüğü evin önünde çocuğun babası İsmail (Nejat İşler) ile Aydın Bey’in şoförü Hidayet (Ayberk Pekcan) arasında geçen kavga esnasında sarf edilen cümleler sayesinde seyirci gördüklerinden önce neler olup bittiğini nispeten anlamaya başlıyor. Ben bu kavga sahnesini çok gerçekçi buldum ve filmin bütününde olduğu gibi bu sahnede de sanki gerçek bir olayı seyrediyormuşum gibi hissettim.

Necla ile Aydın arasında geçen “kötülüğe karşı koymamak” tartışmasının, başta anlamsız gelse de sonradan Necla’nın filmde hiç görünmeyen, boşandığı alkolik kocasına duyduğu özlemin bir sonucu olduğu ortaya çıkıyor. Aydın Bey’in İsmail’in kardeşi İmam Hamdi’nin kendisini ziyarete geldiği sırada, kendisi içerideyken Hamdi’nin ayakkabılarını tiksinerek kenara itmesi ve film boyunca Hamdi’yi eleştirmesi Aydın Bey’in kibirli bir adam olduğunu gayet açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Çalışmadan geçen bir hayat dürüst ve namuslu bir hayat sayılmaz.

Necla ile Aydın Bey’in karısı Nihal’in arasının film boyunca bozuk olması dikkat çekiyor ve yaşadıkları tartışmadan sonra, Aydın Bey ile ablası Necla arasında geçen tartışmada Necla -Nihal’e atıfta bulunarak- bu cümleyi sarf ediyor. Filmin sonunda Nihal’in gerçekten boş bir hayat yaşadığı ve bundan dolayı mutsuz olduğu eşi Aydın Bey ile yaşadığı tartışma sahnesinde iyice açığa çıkıyor.

Cehenneme giden yollar, iyi niyet taşlarıyla döşelidir.

Bu cümleyi Nihal ile Aydın Bey arasında geçen tartışmada duyuyoruz. Nihal her şeye müdahale eden kibirli kocasından şikayet ederken, Aydın Bey, kendisinin tecrübeli olduğunu ve eşinin ileride pişmanlık yaşamasını istemediğini ifade ediyor. Eve gelen öğretmene karşı duyduğu şüpheye istinaden bu sözü sarf ediyor. Filmde sürekli Anton Çehov‘dan alıntı yapılmış ve replikler insanı sürekli kendisi ile bir hesaplaşmaya itiyor.

Benim film hakkındaki genel değerlendirmem şu şekilde:

[mks_progressbar name=”Oyunculuk” level=”Çok İyi” value=”100″ height=”15″ color=”#3b97d3″ style=”rounded”]
[mks_progressbar name=”Görsellik” level=”İyi” value=”75″ height=”15″ color=”#f62691″ style=”rounded”]
[mks_progressbar name=”Akıcılık” level=”Oldukça İyi” value=”90″ height=”15″ color=”#f4b23f” style=”rounded”]
[mks_progressbar name=”Kişisel Puanım” level=”8.5″ value=”85″ height=”15″ color=”#000000″ style=”rounded”]

Bu yazıyı paylaşmak istersin diye buraya renkli düğmeler koydum
blank
Blog Yazarı
Sezer İltekin
Bu konuyla ilgili bir fikriniz var mı?

6 Yorum
  • O kadar güzel anlamışsınız ki sayenizde bu akşam bu filmi izlemeye karar verdim. Teşekkürler.

  • Bu filmi yaklaşık 10 gün kadar önce izledim. Yazdıklarının altına imzamı atarım Sezer kardeşim, gerçekten duygularıma tercuman olmuşsun. Hatta bu filmi bloguma tam ekleyecekken senin bu güzel yazını görünce yazmama gerek kalmadığını anladım :) Bu arada yeni teman 10 numara olmuş, başarılarının devamını wordpress’de yakalaman dileğiyle kardeşim, sağlıcakla kal..

  • Film Hakkında yorumlara bakarken tesadüfen denk geldim sayfanıza. Son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden biriydi gerçekten. Evet uzun olmasına uzundu ama gerçekten sımsıcak oyunculuklar hiç te sıkmadı izlerken. Güzel replikleri de yakalayıp paylaşmışsın eline sağlık.