Bu Hafta Ne Öğrendim #25

Sene olmuş 2017 hala bir şeyler öğreniyorum. Siz de öğrenin diye buraya yazıyorum üstelik. Duyduğuma göre 2017 yılında 52 hafta varmış ve benim bu yıl için hedefim, 2018 yılının ilk haftasında Bu Hafta Ne Öğrendim #77 başlıklı bir yazı yazmak. Bugüne kadar kendisine milyon defa hedef belirleyip, milyon defa yan çizmiş bir adam olarak aslında çok da inanmıyorum kendime ama belli mi olur? Herkese iyi seneler dileyerek bu hafta öğrendiklerimi yazmaya başlıyorum.

Birçok insanın olduğu yerde zor durumda kalan birine kimsenin yardım etmediğine belki daha önce şahit olmuşsunuzdur. Örneğin sokak ortasında serseri tipli insanlardan dayak yiyen bir adama etrafındaki insanların öylece baktığını ya da ortada kalp krizi geçiren bir adam varken herkesin, “benim dışımda biri yardım eder” anlayışıyla hareket ettiğine şahit olmuş olabilirsiniz. İşte bunun psikolojideki adı seyirci etkisi (bystander effect) imiş. Bu etki, yardıma ihtiyaç duyulan bir durumda, çevrede olaya tanıklık eden kişi sayısı ne kadar fazla ise, müdahale eden kişi sayısının o oranda düştüğünü belirtiyormuş. Bu durumda, topluluk içinde zor durumda kaldığınızda nasıl olsa biri yardım eder mantığıyla hareket eden topluluktan değil de belirlediğiniz tek bir kişiden yardım istemeniz sizin için daha yararlı olacaktır.

blank

Bugün, Emir’in sol kolundaki omzuna yakın bölgede bulunan aşı izini fark ettim. Aynı izden bende de var. Tabii meraklı adamım ben, neden böyle bir iz kaldığını merak ettim. Bir aşının kolumuzda iz bırakmasına sebep olan şey neydi? Hemen öğreneyim dedim, Google’dan Türkçe bir arama yaptım. Durum içler acısı. İnternette (özellikle sözlüklerde) “benim aşı izim var, benim de var ehehehe” goygoyundan başka tek bir Türkçe bilgiye ulaşamadım. Sorum gayet açık ve netti. Bir aşı neden insanın kolunda iz bırakır? İngilizce aramalarla dahi sağlıklı sonuç alamayınca yine internet üzerinden bir doktora danıştım ve cevabı öğrendim. Aşılar 4 farklı şekilde yapılırmış. Bunlar ağızdan (oral), kas içi (intramuskular), deri altı (subkutan) ve deri içi (intradermal) olarak 4 farklı teknik. Diğer aşılardan farklı olarak BCG (verem – tuberkuloz) aşısı intradermal denilen şekilde yapılırmış yani aşı derinin içine enjekte edilirmiş. Bu sebeple orada bir kabarcık oluşur ve bu kabarcık patlar, cerahat akıtır daha sonrasında ise iz bırakırmış. Diğer aşılar ise daha derine enjekte edildikleri için aşılar iz bırakmazmış. Günümüzde yapılan tüm aşıların listesine baktığımda gerçekten de intradermal olarak yapılan tek aşının BCG olduğunu gördüm ve birkaç saatimi alan bu sorunun cevabını tam olarak almış oldum.

blank

Google‘ın oyun gibi görünen fakat aslında oyun olmayan bir servisi varmış. Adı Google QuickDraw. Sistem, sizden 20 saniye içinde belirli bir nesneyi çizmenizi istiyor ve siz çizerken yapay zeka sürekli olarak çizdiğiniz şeyi tahmin etmeye çalışıyor. Eğer 20 saniye içerisinde yapay zekanın anlayacağı şekilde o nesneyi çizerseniz, yapay zeka “tamam biliyorum, bu bir x” diyor ve bir sonraki nesneye geçiyor. Benden mesela televizyon, merdiven, domuz, deve, radyo ve yarasa çizmemi istedi, sadece domuzu çizemedim. Gergedan falan dedi ama o da haklı yani hiç kırılmadım. Bu bir oyun değil demiştim. Peki ne işe yarıyor? Google’ın, bir görüntüdeki nesnelerin ne olduğunu anlayan yapay zeka robotunu eğitmiş oluyoruz. Her defasında nesnelerin farklı insanlar tarafından farklı şekilde çizilmesi, yapay zekanın o nesneyi tanımak için ihtiyacı olan detayları azaltmasını sağlıyor. Türkçe desteği yok. Fazla da oynamayın ondan sonra robotlar dünyayı neden ele geçirdi diye gelip bana ağlamayın.

blank

blank

1929 yılında deniz yoluyla Bursa’ya giderken Mustafa Kemal Atatürk‘ün dikkatini Yalova iskelesi yakınında bulunan Millet Çiftliği içindeki büyük bir çınar ağacı çekmiş. İçinde bulunduğu yatı durdurup bu çınar ağacının gölgesinde biraz dinlendikten sonra çınar ağacının civarına bir köşk yapılsın diye emir vermiş. Aynı gün inşasına başlanan köşk 22 günde tamamlanmış. Bir sene sonra Atatürk köşke gittiğinde, orada çalışanlar çınar ağacının dallarının köşkün çatısına duvarına zarar verdiğini söyleyip dalları kesmek için Atatürk’ten izin istemişler. Atatürk ise dalların kesilmesi yerine köşkün tramvay rayları üzerinde kaydırılmasını söylemiş. Köşkün yürütülme işlemi iki aşamada yapılmış. Öncelikle köşkün teras bölümü, geri kalan iki gün içinde de ana binanın raylar üzerinde yürütülmesi işlemi tamamlanmış ve köşk, 5 metre kadar doğuya kaydırılmış. Köşk o günden sonra Yürüyen Köşk olarak anılmaya başlamış.

blank

Normalde botla rahat edemeyen, bu yüzden de bot giymeyen bir insandım ama yaşadığım şehirdeki yoğun kış şartları sebebiyle geçen yıl Kinetix marka, benim için kaliteli sayılacak ama çok da pahalı olmayan bir çift bot alıp giymek zorunda kalmıştım. Meğer benim o güne kadar giydiğim botlar dandikmiş, o günden sonra botları severek giydim. Bundan yaklaşık 15 gün önce 2. kattaki daire kapımızın önünden botlarım çalındı. Üzerinden tam bir yıl geçmişken, internet üzerinden aynı botlardan bir çift daha sipariş etmek zorunda kaldım. Konuyu hırsızlığa bağladığıma göre mevzuya girebiliriz. Birkaç gün önce internette Simülatör TV adında bir ürün gördüm. Merak ettim tabii neymiş bu Simülatör TV diye. Hani bazen evden çıkarken, hırsız gelirse evde birileri var zannetsin de evimizi soymasın diye bir odanın ışığını açık bırakırız ya, işte onun gelişmiş hali. Çalıştırıldığı zaman odanın içine rastgele düzende yumuşak ışıklar saçıyor ve o odada televizyon açıkmış izlenimi veriyormuş. Gavur yapıyor!

Salvador Dali ve Albert Einstein’ın ortak bir özelliği varmış. İkisi de gün içinde micro-nap olarak adlandırılan çok kısa süreli uykuya dalarlarmış. Bu çok kısa süreli uyku olayı şöyle oluyormuş: Kişi eline bir anahtarlık (veya benzeri ses çıkartabilecek cisim) alıp saldalyede uyukluyor, uykuya daldığı anda elinden düşen cisim yere çarpıp gürültü çıkarıyor ve kişi bu gürültüyle uyanıyor. Peki bunu neden yapmışlar derseniz, bu tür uykuda kişi her ne kadar tamamen uyanık gibi gözükse de beyin dalgaları kişinin teknik olarak uyuduğunu gösterirmiş. Ayrıca, kişi bulunduğu durum hakkında tamamen bilinçli olabilirmiş. Tıpkı ismini saydığım bu iki önemli kişi gibi birçok sanatçı, müzisyen, mimari mühendis ve yaratıcılık isteyen diğer meslekteki insanlar, düşüncelerini özgür bırakıp yeni yaratıcı fikirler ürettikleri bu tür uykudan faydalanırmış.

Güneş her ne kadar yaşam kaynağımız olsa da aynı zamanda ultraviyole ışınlarıyla cildimiz için gerçek bir tehdit. Cildimiz güneşten yavaş yavaş etkilendiği için bunun farkında olamıyoruz. Ayrıca güneş kremlerinin gerçekten işe yarayıp yaramadığı konusunda da çoğumuz emin değiliz. Adamlar, güneşin cildimize verdiği zararı gösteren özel kameralarla şöyle bir video çekmiş. Videonun sonunda da güneş kreminin tam olarak nasıl çalıştığını göstermişler. Her ne kadar bana göre kapitalizm kokan bir çalışma olsa da cilt kanserinden korunmak için güneşle aramızdaki ilişkiye bir göz atmanın faydası var diye düşünüyorum.

blank

Gentlemen Peeler (centilmen soyucu) olarak bilinen Joseph Ades isminde bir amcamız 1993 yılından 2009 yılına kadar New York’ta, bir kaldırıma oturup tanesi 5 dolardan patates soyacağı satmış. New York’ta herkes tarafından tanınan Joseph amca, işi bittikten sonra New York’un en işlek yeri olan Park Avenue’da bulunan 3 yatak odalı malikanesine gidip paralarını sayıyormuş. Asıl ilginç olan ise bu adamın, yalnızca 5 dolarlık patates soyacağı satarak milyonlarca dolar servete sahip olmasıymış. Joseph amcanın hepimize bir mesajı var: Beş dolar deyip geçmeyin.

Bu yazıyı paylaşmak istersin diye buraya renkli düğmeler koydum
blank
Blog Yazarı
Sezer İltekin
Bu konuyla ilgili bir fikriniz var mı?

13 Yorum
  • Selam abi,
    Bu güzel bilgiler için teşekkürler:)
    Sözlük sendromunun bir belirtisi olarak ayrıca ( bkz: gavur yapıyor) :)

  • Micro-nap olayını daha önce duymuştum. Onun dışında yazılanları ben de senin yazın sayesinde öğrendim. Kalemine sağlık.

  • Bu haftada es geçmedi ,kültürledi bizi isveç çakısı sevgili Sezer Bey :)
    *Kültürledi-bu kelime üzerinde çalışılmalı bence-

  • bide benden olsun;

    Japonya’da bir altın madeninin müzesinde cam bir kutu içerisinde 12.5 kiloluk bir külçe altın (500bin TL değerinde) bulunuyor. Cam kutudaki delik külçeyi çıkarabileceğiniz büyüklükte ve biri bayan olmak üzere 3 kişi külçeyi oradan çıkarabilmiş. Külçeyi çıkarana ufak bir hediye veriyorlar.
    4:22 de külçeyi çıkarma denemeleri başlıyor

    https://www.youtube.com/watch?v=Jd2Z4Qq6Bqw

  • Kelimelerbenim’in nasıl bu kadar büyüdüğünü şimdi daha iyi anlıyorum. Ortada emek var araştırma var yeni bir şey var çünkü. Aşı olayı benimde kafama takılmıştı ama hiç araştırmadım biliyor musun? Belki de şu anda bu soruyu açıklayan tek kaynakta senin yazın. Böyle bir seriyi başta düşündüğün için seni tebrik ediyorum Sezer. Zaten bir çok bloga da ilham ve örnek oluyor yazıların.
    Ayrıca umarım ki o 77. yazıyı da yazarsın. ;)

  • Bu hafta neler öğrendim serisini her hafta yazacak olmanız beni çok mutlu etti.Sene sonunda #77yi görebilmek dileğiyle :))

  • Micro-nap ile ilgili olarak benzer yöntemleri Türkiye’de önde gelen kişilerin de uyguladığını duymuştum. Mesela bunlardan biri Tansu Çiller’di.
    Kaleminize sağlık. :)

  • Selam,

    Şu iz birakan aşıyı bende sen yazdıktan sonra merakla okudum ha resmen şok :) o kadar aşı vuruluyosun bir tanesi iz bırakıyor ve ölene kadar kalıyor.

  • Hocam bu quick, draw olayı muhteşemmiş. Bu arada bazı aşılar direk olarak dolaşıma verilmesi istenmediğinden farklı şekillerde uygulanıyorlar. Ayrıca intramüsküler ve diğer yöntemlerin de farklı bölgelere özgü ince ayrıntıları var. Özellikle intramusküler enjeksiyon için gluteus maksium kasının ve siyatik sinirin bağlantısına bakarak google üzerinden bir tıp klasiği gluteal bölge enjeksiyonunda dört kadranı ve yapılması gerekenleri görebilirsiniz. Hoşunuza gidecektir :)

  • Tavsiyeleriniz için çok teşekkür ederim, Bilgilendirici bir yazı olmuş. Faydalı bilgileriniz için teşekkürler tekrardan.